Adaletçi Halkçı Ortaklık Partisi Offical Site |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İlköğretim 4,5,6,7,8.Sınıf Ödevleri |
|
|
---TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULU VE İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ--- ÖDEV 11
Türklerin İslamiyeti Kabul Etme Aşamaları Türkler ilk defa Müslümanlarla Hz. Ömer zamanında karşılaştı. Hz. Osman zamanında İran'ın fethinin tamamlanması ile Türklerle Müslümanlar komşu durumuna geldi. Emeviler Dönemi'nde İslam ordularının Maveraünnehir'i fethi bölgede bulunan Türk devletleri yüzünden başarılı olamadı. Türklerin Müslüman Olma Nedenleri 1. Türkler'in doğuştan savaşçı olmaları ve her Türk erkeğinin asker sayılması İslamiyet'teki cihat anlayışı ile uyuşması 2. İslamiyet'in kendi dinleri ile olan benzerliği 3. Türklerin sosyal hayatındaki bir takım unsurların İslamiyet'te de olması Ekonomik Nedenler : 1. Türkler'in haraç ve cizye vergisinden kurtulmak istemeleri 2. Abbasi ordusunda ücretli askerlik yapmaları Siyasi Nedenler : 1. Türkler'in Çinlilere karşı güçlü müttefik elde etmek istemeleri 2. Abbasilerin ılımlı politikaları Talas Savaşı Nedeni : Çinliler ve Arapların Orta Asya'yı denetim altına almak istemeleri. Çinliler, Orta Asya'yı denetimleri altına almak amacıyla 747 yılında Türkistan'a sefer düzenledi. Abbasiler, Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri'nin yardımı ile 571 yılında Talas'da Müslümanlar Çinlileri yendi. Sonuçları : 1. Orta Asya Çinlileşmekten kurtuldu 2. Türkler, İslamiyet'i kabul etmeye başladı. 3. Kağıt, matbaa, barut, pusula gibi Çinlilerin geliştirdiği aletler, Müslümanlar tarafından öğrenilmeye başlandı. UYARI : Kağıt, matbaa, barut ve pusulanın tarih içinde el değişmesi şu şekildedir. Talas Savaşı Haçlı Seferleri Çinliler ---------------------------> İslam Dünyası --------------------> Avrupalılar Matbaa - Kağıt ------------->Rönesans - Reform Barut ----------------------->Feodalite'nin Yıkılışı Pusula ---------------------->Coğrafya Keşifleri Karahanlılar Merkez Balasagun olmak üzere, 840 yılında Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri tarafından kuruldu. Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı Bilge Kül Kadir Han'dır. 920 yılında Saltuk Buğra Han zamanında İslamiyet'i kabul ettiler. UYARI : Karahanlılar, İslamiyet'i resmi dini olarak ilk kez kabul eden Türk devletidir. Bu devlet Türk kültürü ile İslam değelerinin sentezini yapmıştır. Türkler'in yaşadığı topraklar üzerinde kurulan bir devlet olduğu için Türkçe'yi resmi dil olarak kabul ettiler. 1042 yılında, Doğu Karahanlılar ve Batı Karahanlılar olmak üzere ikiye ayrıldılar. Gazneliler Merkez Gazne olmak üzere, 963 yılında Alp Tekin tarafından kuruldu. Gazneliler, en parlak devrini, ünlü hükümdarları Gazneli Mahmut zamanında yaşamıştı. UYARI : Gazneli Mahmut , İslamiyet'in koruuculuğunu yapan ilk Türk hükümdarı olmuştur. Bu yüzden Abbasi halifesi kendisine "Sultan" ünvanını vermiştir. Gazneli Mahmut, Hindistan'a toplam 17 sefer düzenledi. UYARI : Bu seferler sonucu İslamiyet, Hindistan'da yayıldı. Bu durum ileride, bölgede kurulacak Türk-İslam Devletleri için temel teşkil etti. Gazneliler döneminde ilk kez İran topraklarına yerleşildi. 1040 tarihinde Gazneliler, Dandanakan Savaşı ile Selçuklulara yenildi. Gazneliler, 1187 yılında Gurluların isyanı sonunda yıkıldı. Samanoğulları Horasan merkez olmak üzere 875 yılında kuruldu. Devleti yönetenler İranlı, yönetilenler Türk'tü. Samaoğulları Devleti, 999 yılında Karahanlılar ve Gazneliler tarafından yıkıldı. Tulunoğulları Mısır'da Abbasi halifesine bağlı olarak, Ahmet bin Tulun tarafından 868 yılında kuruldu. Mısır'da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir. Suriye topraklarını ele geçirerek, Orta Doğu bölgesine egemen olan ilk Türk devletidir. Tulunoğulları 905 yılında Abbasiler tarafından yıkıldı. İhşitler (Akşidler) Mısır'da, Muhammed bin Toguç tarafından 935 yılında kuruldu. Akşidler, Hicaz bölgesini ele geçiren ilk Türk devletidir. Akşidler, 969 yılında Fatimiler tarafından yıkıldı. Büyük Selçuklular Selçukluların Kökeni Selçuklular Oğuzların Kınık Boyu'na mensuptur. Boyun başı olan Dukak Bey'in ölümü üzerine boyun başına Selçuk Bey geçti. Kınık Boyu'nun Oğuz hükümdarı ile arası açılınca Cend Bölgesine göç etti ve Samanoğlu Devleti'nin egemenliği altına girerek İslamiyet ile tanıştı. Kınık Boyu'nun başına daha sonra Tuğrul ve Çağrı Beyler geçti. Tuğrul ve Çağrı Bey Dönemi Tuğrul Bey, 1038'de Nişabur Kenti'ni merkez yaparak Büyük Selçuklu Devleti'ni kurdu. Gazne Hükümdarı Sultan Mesut'u, 1040 tarihinde Dandanakan Savaşı'nda yendi. Abbas halifesinin yardım istemesi üzerine, 1051'de Bağdat'a girdi. Selçuklular, bundan sonra Anadolu'nun fethine başladı. Alp Arslan Dönemi Bizans İmparatorluğu'na bağlı olan Kars'ı Ermeniler'den aldı. Malazgirt'te karşılaşan iki ordu arasında, 1071 yılında çıkan savaşta Bizanslılar yenildi. Böylece Bizans İmparatorluğu'nun İslam dünyası üzerindeki olumsuz baskısı sona erdi. Bu savaştan sonra Anadolu'ya Türk yerleşimi hızlandı, Anadolu Türk Beylikleri kurulmaya başladı. Sultan Melikşah Dönemi İran asıllı vezir Nizamülmülk devlet yönetiminde ona yardım etti. Alp Arslan döneminde başlayan Anadolu ve Suriye'nin fethini tamamladı. Bu dönemde, ilk defa divan teşkilatı kuruldu, ikta sistemi uygulandı. Vezir Nizamülmülk "Siyasetname" adlı eseri yazdı. Dönemin sonlarına doğru "Batınilik" mezhebi ortaya çıktı. Batiniler, 1092 tarihinde ilk önce Nizamülmülk'ü daha sonra da Melikşah'ı öldürdü. Sultan Sencer Dönemi 1118'de tahta geçti ve iç karışıklıklara rağmen devlete eski gücünü kazandırmaya çalıştı. 1141 tarihinde Karahitaylar'la yaptığı Katvan Savaşı'nda yenildi. 1157 yılında Sultan Sencer'in ölmesi üzerine Büyük Selçuklu Devleti yıkıldı.
----Kadın Ulusun Temelidir--- Ödev - 1
KURTULUŞ ŞAVAŞININ KAHRAMAN KADINLARI Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 81. kuruluş yıldönümü kutlanırken, yıkılan ve dağılan bir toplumdan yeni bir devletin yaratılmasında verilen Milli Mücadele sırasında Türk kadınının kahramanlıkları da destanlaştı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919?da Anadolu'ya çıkarak başlattığı kurtuluş hareketi içinde yer alan binlerce kadın, Cumhuriyetin temelinde en büyük pay sahipleri oldu. İşgal altındaki Anadoluda başlatılan Milli Mücadelede, binlerce kadın cephe gerisinde büyük bir çaba harcarken, çok sayıda kadın da silahlı mücadeleye katılarak, Dünyaya örnek olacak kahramanlıklar gösterdi. Milli Mücadeleye halkın katılımını sağlamak için düzenlenen mitinglere katılıp ateşli konuşmalar yapan Halide Edip Adıvarların çabaları, mücadeleye katılıma büyük katkı sağladı. Milli Mücadeleye hazırlık günlerinde kadınlar tarafından kurulan "Asri Kadınlar Cemiyeti" ile Milli Mücadele günlerinde Sivas?ta kurulan "Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti" unutulmayanlar arasında yer aldı. Milli Mücadeledeki isimsiz binlerce kadın kahramanın yanı sıra isimleri halen zihinlerde olan kadın kahramanlardan bazıları şöyle: KARA FATMA (FATMA SEHER) "Kara Fatma" olarak tarihe geçen, 1888 Erzurum doğumlu Fatma Seher, Balkan Harbi?ne, Edirne?de görev yapan kocası subay Derviş Bey ile katılır. I. Dünya Savaşında, ailesinden 9-10 kadınla Kafkas Cephesine gider. Kara Fatma, Mondros Mütarekesi?nden sonra eşi Ermeniler tarafından şehit edilen kadınları toplayarak, Ermeniler ile çarpışır. Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek görev isteyen, kurduğu milis kuvvetiyle Bursa ve İzmit'in işgalden kurtarılması için mücadele eden Kara Fatmanın müfrezesinde savaşanların sayısını 350?ye çıkardığı bilinir. Sakarya ve Başkomutanlık muhaberelerine de katılan ve üsteğmenlik rütbesine kadar yükselen Kara Fatma, 1955 yılında Erzurum?da vefat ederken, cumhuriyetin temellerinin atılmasında pay sahibi olmanın mutluluğunu yaşamış kadın kahramanlardandı. TARSUSLU KARA FATMA, GAZİANTEPLİ YİRİK FATMA Asıl adı "Adile" olan, "Adile Hala" ve "Adile Onbaşı" diye anılan kadın kahramanın, silah arkadaşları arasında "Kara Fatma" olarak anıldığı bilinir. 8-10 kişilik milis kuvvetiyle Afyon Savaşı?na katılan Kara Fatma, Tarsus?un kurtulmasında büyük yararlılıklar gösterir. Gaziantepli Yirik Fatma ise Gaziantepin Fransızlar tarafından henüz bütünüyle kuşatılmadığı sırada, düşmanın hareket edeceği haberi gelince, buna karşı koymak için yola çıkan milis kuvvetine, karşı çıkılmasına rağmen zorla katılır. Milis kuvvetlerine yardım eden "Nafize Kadın", Yunanlılar tarafından yakalanarak, kuvvetler hakkında bilgi alınmak istenir, fakat Nafize Kadın işkencelere karşı koyarak hiçbir bilgi vermez. - 1 - İKİ OĞLUNU ŞEHİT VERDİ KENDİ GAZİ OLDU Yunanlıların İzmir?e girmesiyle Milli Mücadele saflarında yerini alan Ayşe Hanım, İzmir?in Yunanlıların eline geçmesi üzerine Aydın?a gider. Aydın civarında kahramanca dövüşen Ayşe Hanımın burada büyük oğlu şehit düşer. I. ve II. İnönü Savaşlarına katılan Ayşe Hanım, ikinci oğlunu da bu savaşlarda şehit verir. Sakarya Meydan Muharebesi?ne de katılan Ayşe Hanım, bu savaşta kasığından yaralanır ve tedavi gördükten sonra müfrezesine katılır. GÖRDESLİ MAKBULE Vatan işgal altındadır; Yunanlılar Sakarya Savaşını kaybetmiş, mevzilerine çekilmişlerdir. Gördesli Makbule, kocası ile çete kurarak dağlara çıkar. 17 Mart 1922?de Kocayayla?da cereyan eden bir çatışmada Makbule, geri çekilen çete arkadaşlarını kınayarak cesaret verici bir konuşma sonrası düşmana saldırır ve başından aldığı kurşunla şehit düşer. Ama silah arkadaşları düşmanı yenerler. FRANSIZLARA YANLIŞ YOL GÖSTEREN KILAVUZ KADIN Adana ve yöresinde Fransızlar?a karşı verilen mücadelede yer alan ve milis kuvvetlerine katılan Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920 de milli kuvvetler Pozantıya taarruzu başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk eder. Hatice, kılavuzluk yaptığı Fransızlara yanlış yol göstererek Karboğazına sokar. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşer. BİTLİS DEFTERDARININ HANIMI Kahramanmaraş'ta düşmana karşı verilen mücadelede en fazla yararlılık gösterenlerin arasında Bitlis Defterdarının Hanımı da bulunmaktadır. Bitlis Defterdarının Hanımı olarak bilinen bu kadın kahraman da, Kayabaşı Mahallesinde 8 düşmanı öldürmüş daha sonra erkek elbisesi giyerek milis kuvvetlerine katılır. TAYYAR RAHMİYE Adana?nın kadın kahramanlarından Rahmiye Hanım da, 9. Tümenin 1920 yılının Şubat ayında Hasanbeyli civarında Fransızlar ile yaptığı muharebeye müfrezesiyle katılır. Muharebe sırasında ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileri doğru atıldığından dolayı kendisine "Tayyar Rahmiye" lakabı verilir. Temmuz 1920 de Osmaniyedeki Fransız karargahına yapılan hücumda arkadaşlarının tereddüdünü görünce, "Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerde sürünmekten utanmıyor musunuz?" diyerek hücuma geçilmesini sağladığı tarihi kaynaklarda yer almaktadır. ONBAŞI HALİDE EDİP ADIVAR Romancı Halide Edip Adıvar ise "Halide Onbaşı" olarak İstiklal Savaşına katıldı. Uzun süre cephelerde savaşan Halide Onbaşı, savaş alanındaki yararlılıkları nedeniyle İstiklal Madalyası almaya hak kazandı. Türk bağımsızlık savaşının bir sembolü olan Adıvar, Türk edebiyatına kazandırdığı eserler ile günümüz Türk gençlerine çeşitli dersler vermektedir.
---İPEK YOLU--- ÖDEV-2
İPEK YOLU İpek Yolu; Çin'den başlayarak Anadolu ve Akdeniz aracılığıyla Avrupa'ya kadar uzanan ve dünyaca ünlü ticaret yoludur. Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar, daha sonra da Romalılar, Çinlilerden ipek satın alırlardı. Ulaşım ise, daha sonra İpek Yolu adı verilen güzergahları izleyen kervanlarla sağlanırdı. İpek endüstrisi, eski çağlardan beri birçok milletin hayatında çok önemli bir yer tutmuştur. Uzak Doğu'dan gelen ipek ve baharat, Batı dünyası için, uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynamıştır. İpek, ayrıca Doğu kültürünün Batı tarafından tanınmasını da sağlamıştır. Doğu'nun ipeği ile baharatının kervanlarla batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya ulaşan ticaret yollarını oluşturmuştur. Orta Çağda, ticaret kervanları, şimdiki Çin'in Xian kentinden hareket ederek Özbekistan'ın Kaşgar kentine gelirler, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi'ne, diğeri ile de Karakurum Dağları'nı aşarak İran üzerinden Anadolu'ya ulaşırlardı. Anadolu'dan deniz yolu ile veya Trakya üzerinden kara yolu ile Avrupa'ya giderlerdi. Doğudan batıya doğru gelişen bu ticari harekette daha önceki çağlardan beri kullanılmakta olan bir yol şebekesinden yararlanılmıştır. Yoğun bir şekilde ipek, porselen, kağıt, baharat ve değerli taşların taşınmasının yanında kıtalar arasındaki kültür alışverişine de imkan sağlayan bu binlerce kilometre uzunluğundaki kervan yolları zaman içinde İpek Yolu olarak adlandırılmıştır. İpek Yolu Asya'yı Avrupa'ya bağlayan bir ticaret yolu olmasının ötesinde, 2000 yıldan beri bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşımakta ve olağanüstü bir tarihsel ve kültürel zenginlik sunmaktadır. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, İpek Yolu'nun hem bir ticaret yolu, hemde tarihsel ve kültürel değer olarak yeniden canlandırılması gündeme gelmiş, bu yol boyunca inşa edilmiş ve artık kullanılmayan yapıların, yeni işlevler kazandırlarak korunmaları ve yaşatılmaları için çalışmalar başlamıştır. İpek yolu çeşitli Türk uygarlıklarının ekonomik kaynağı olmuştur..
---KRAL YOLU --- ÖDEV 3
KRAL YOLU Kral Yolu veya tam ismi ile Pers Kral Yolu Pers İmparatorluğu kralı Darius I zamanında M.Ö. 5. yüzyılda yapılmış olan bir antik anayoldur. Darius bu yolu büyük imparatorluğu boyunca Susa'dan Sardis'e kadar hızlı ulaşımı kolaylaştırmak için yapmıştır. Bu kuryeler yedi günde 2.699 kilometre seyahat edebiliyorlardı. Yunanlı tarihçi Herodotus'un yazdığı, "Dünya'da Persli kuryelerden daha hızlı seyahat eden başka bir şey yoktur" cümleleri ile onları övmektedir. Benzer bir şekilde, "Ne kar ne yağmur ne sıcaklık ne de gecenin karanlığı onların görevlerini yapmalarına engeldi" cümlesi ise bu kuryelerin gayri resmi sloganlarıydı. SEYİR: Yolun seyri Herodotus'un yazılarından, arkeolojik araştırmalardan ve tarihi kayıtlardan yararlanılarak yeniden yapılmıştır. Batıda Sardis'ten başlayarak (Türkiye'de İzmir'in 95 km kadar doğusunda), doğuya doğru şu anki Türkiye'nin orta kuzey kısmından Asur'un başkenti Nineveh'a (şu anki Musul, Irak) varmaktadır, daha sonra Babil'in (şu anki Bağdat, Irak) güneyine geçmektedir. Babil'in yakınından, yolun iki ayrı yola ayrıldığı düşünülmektedir, bir tanesi kuzeybatıya daha sonra batıdan Ecbatana ve oradan da İpek Yolu ile beraber gitmektedir, diğer yol ise doğuya devam ederek Pers başkenti Susa'ya (şu anki İran) ulaşmaktadır ve daha sonra güneydoğudan Persepolis geçmektedir lidyalı kral giges ticaret için efes’ten başlayıp mezopotamya’ya kadar uzanan kral yolu’nu yaptırmıştır. efes – ninova arasındaki ticaret yolu, doğu – batı arasında ticaretin ve kültürel etkileşimin hızlanmasını sağlamıştır.
TARİHİ:Yolun Pers İmparatorluğu'ndaki şehirler arasında en kolay veya en kısa yolu takip etmemesinden dolayı, arkeologlar yolun en batı kısmının Asur kralları tarafından yapıldığını düşünmektedirler çünkü yol eski imparatorluğun kalbine doğru gitmektedir. Daha doğu taraftaki parçaları ise (şu anki İran) büyük ticaret yolu İpek Yolu ile kesişmektedir. Ancak, Darius I şu an bildiğimiz Kral Yolu'nu yapmış olan kişidir. Yol tabanını iyileştirerek ve parçaları birleştirerek bir bütün haline getirmiştir. öncelikle krallığın pirradaziš veya elçileri için hızlı bir ulaşımda ortamı sağlamıştır. Darius'un geliştirmiş olduğu yol o kadar önemli bir antik eserdir ki Roma zamanında da kullanılmaya devam edilmiştir. Türkiye'de Diyarbakır'da bir köprü o zamanlardan beri hâlâ ayaktadır.
---ISLAHAT FERMANI--- ÖDEV 4
ISLAHAT FERMANI Islahat Fermanı, 18 Şubat 1856'da yayınlanan ferman. Temel olarak Tanzîmât Fermanı hükümlerini tekrarlayan, onları açıklayan ve genişleten bir fermandır. Islahat fermanı yabancı devletlerin hazırladığı ve Bâb-ı âlî'nin kabul etmek zorunda kaldığı bir ıslahat programıdır. İngiltere, Fransa ve Avusturya Kırım Savaşı sonlarına doğru Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki farklılıkların her alanda ortadan kaldırılmasını öngören bir fermanı sultanın yayınlamasını, barış için ön şart koşmuşlardı. Paris Antlaşması görüşmeleri sürerken, müttefiklerin bu istekleri I. Abdülmecit tarafından yerine getirildi ve Islahat Fermanı ilân edildi. Fermanın içeriği: Hristiyanlara Bedel-i Nakdi (Bedelli askerlik) hakkı tanındı Vergiler herkesin gelirine göre toplanacaktı. Mahkemeler herkese açık olacak, herkes kendi inancına göre yemin edecekti. Gayri müslimler devlet memuru olabilecekti Gayri müslimlere kendi okul, kilise ve hastanelerini açma hakkı verilecekti. Herkes din ve inancında özgür olacak Hristiyanlar da il genel meclislerine seçilebilecek. Sonuçları: Islahat Fermanı ile azınlıklara geniş haklar vererek onları müslüman halk ile kaynaştırmak isteyen Osmanlı Devleti yönetimi amacına ulaşamamıştır.
---BAHARAT YOLU--- ÖDEV 5
BAHARAT YOLU Baharat Yolu, eski çaglarda,Uzakdoğu'yu Batı'ya bağlayan ticaret yollarından biriydi. Baharat günümüzden binlerce yıl önce Doğu ülkelerinde kullanılıyordu. Orta Çağ Avrupa'sında soyluların sofralarına da girince çok önemli bir ticaret ürünü haline geldi, ama pahalı olması nedeniyle ancak varlıklı kimseler satın alabiliyordu. Aslında tarçın, kakule, zencefil ve zerdeçal satışına dayanan baharat ticaretine Çinliler Mîlat'tan önce başlatmıştı. Baharat, Doğu’dan Avrupa'ya iki ayrı yoldan gelirdi. Bunlardan biri Orta Asya üzerinden geçen İpek Yolu'ydu. Ama İpek Yolu asıl olarak eski çağlarda Çin ipeğinin Roma’ya taşındığı yoldu. Öbür yol ise, Hindistan ve Seylan'dan (Sri Lanka) Kızıldeniz'deki Akabe Körfezi'ne, Yemen kıyılarına ya da Basra Körfezi'ne gelen denizyoluydu. Bu kıyılardaki limanlarda gemilerden boşaltılan baharat karayoluyla Fenike ve Filistin kıyılarına, Mısır'da İskenderiye'ye ve Karadeniz'e ulaştırılırdı. Sonra yine denizyoluyla Avrupa'ya taşınırdı. Baharat üreten ülkelere doğrudan ulaşmanın yolları arandı. Sonunda Vasco da Gama 1498'de Ümit Burnu'nu dolaşarak Hindistan yolunu açtı. Kristof Kolomb Batı Hint Adaları'na, Macellan Güney Amerika'yı dolaşarak Doğu Hint Adaları'na vardı. Böylece baharat üreten ülkelere yeni yollar açıldı. Bunun sonucunda baharat ticaretinde Venedik tekeli kırılırken, tarihsel Baharat Yolu da önemini yitirdi.
---TANZİMAT FERMAN--- ÖDEV 6
TANZİMAT FERMANI
3 Kasım 1839'da okunan Tanzimat Fermanı, Türk tarihinde demokratikleşmenin somut ilk adımıdır. Aslen II. Mahmut döneminde planlanmasına rağmen, II. Mahmut'un ölümünün ardından oğlu Abdülmecit döneminde dışişleri bakanı Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmuştur. (Gülhane Parkı'nda okunması nedeniyle) Gülhane Hatt-ı Hümayunu veya Tanzimat-ı Hayriye de denir. Bu fermanla devlet kendisini yenilemesi gerektiğini söylemiştir. Fermanda yer alan başlıca konular: Tüm vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması, Yargılamada açıklık, Vergide adalet, Erkeklere dört yıl mecburi askerlik, Rüşvetin ortadan kaldırılması olmuştur. Bu ferman sayesinde padişahların yetkileri meclislere ya da kişilere devredilmiştir. Buradaki amaç, iktidarı saraydan alıp bürokrasiye vermek ve devlet yönetiminde merkezileşmeyi sağlamaktı. Fermanda verilen bütün sözlerin tamamen yerine getirilememesine rağmen bu çabalar, çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine önayak olmuştur. Tanzimat Fermanı'nın okunmasından I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen dönem, Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi olarak anılır.
---FRANSIZ İHTİLALİ--- ÖDEV 7
FRANSIZ İHTİLALİ (1789) Sebepleri : * Sınıflar arası önemli farklılıklar * Halkın son derece fakir olması * Hastalıklar ve kıtlıklarla ülkenin sarsılması * Krallık rejiminin baskıcı yönetimi * Bazı Fransız aydınlarının (J.J. Russo, Volter ....) halkı etkilemesi * İngiltere ve Amerika’daki demokrasi çalışmalarının etkisi * Yedi Yıl Savaşları’nın sonucunda yeni vergiler konması * Burjuva sınıfının yönetime katılmak istemesi Sonuçları : * Yeniçağ bitmiş, Yakınçağ başlamıştır. * Milliyetçilik fikri ortaya çıkmıştır. * Mutlak krallıklar yıkılmış, milli devletler kurulmuştur. * Eşitlik, hürriyet, adalet gibi kavramlar yaygınlaşmıştır. * İlk kez insan hakları evrensel bildirisi yayınlanmıştır. * Yönetim burjuva sınıfının seline geçmiştir. * Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına sebep olmuştur. * İlk kez laik hukuk kuralları ortaya çıkmıştır İHTİLAL SAVAŞLARI (1792-1815) Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı fikir akımlarının kendi ülkelerinde yayılmasını istemeyen İngiltere, Avusturya, Prusya, Rusya gibi devletler Fransa’ya savaş açmışlar, Napolyon büyük başarılar elde etmişse de sonunda yenilmiştir. İlk mağlubiyetini Akka önlerinde, Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki Nizam-ı Cedit adlı Osmanlı ordusundan almıştır.
---İBN-İ SİNA --- ÖDEV 8
İBNİ SİNA Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş olan, İbn Sînâ (980-1037) matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları ve astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir. Astroloji ve simyaya itibar etmemiş, Dönüşüm Kuraminın doğru olup olmadığını yapmış olduğu deneylerle araştırmış ve doğru olmadığı sonucuna ulaşmıştır. İbn Sînâ'ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir. İbn Sînâ, mekanikle de ilgilenmiş ve bazı yönlerden Aristoteles'in hareket anlayışını eleştirmiştir; bilindiği gibi, Aristoteles, cismi hareket ettiren kuvvet ile cisim arasındaki temas ortadan kalktığında, cismin hareketini sürdürmesini sağlayan etmenin ortam, yani hava olduğunu söylüyor ve havaya biri cisme direnme ve diğeri cismi taşıma olmak üzere birbiriyle bağdaşmayacak iki görev yüklüyordu. İbn Sînâ bu çelişik durumu görmüş, yapmış olduğu gözlemler sırasında hava ile rüzgârın güçlerini karşılaştırmış ve Aristoteles'in haklı olabilmesi için havanın şiddetinin rüzgârın şiddetinden daha fazla olması gerektiği sonucuna varmıştır; oysa meselâ bir bir ağacın yakınından geçen bir ok, ağaca değmediği sürece, ağaçta ve yapraklarında en ufak bir kıpırdanma yaratmazken, rüzgar ağaçları sallamakta ve hatta kökünden kopartabilmektedir; öyleyse havanın şiddeti cisimleri taşımaya yeterli değildir. İbn Sînâ'ya Aristoteles'in yanıldığını gösterdikten sonra, kuvvetle cisim arasında herhangi bir temas bulunmadığında hareketin kesintiye uğramamasının nedenini araştırmış ve bir nesneye kuvvet uygulandıktan sonra, kuvvetin etkisi ortadan kalksa bile nesnenin hareketini sürdürmesinin nedeninin, kasri meyil (güdümlenmiş eğim), yani nesneye kazandırılan hareket etme isteği olduğunu sonucuna varmıştır. Üstelik İbn Sînâ bu isteğin sürekli olduğuna inanmaktadır; yani ona göre, ister öze âit olsun ister olmasın, bir defa kazanıldı mı artık kaybolmaz. Bu yaklaşımıyla sonradan Newton'da son biçimine kavuşan eylemsizlik ilkesi'ne yaklaştığı anlaşılan İbn Sînâ, aynı zamanda nesnenin özelliğine göre kazandığı güdümlenmiş eğimin de değişik olacağını belirtmiştir. Meselâ elimize bir taş, bir demir ve bir mantar parçası alsak ve bunları aynı kuvvetle fırlatsak, her biri farklı uzaklıklara düşecek, ağır cismimler hafif cisimlere nispetle kuvvet kaynağından çok daha uzaklaşacaktır. İbn Sînâ'nın bu çalışması oldukça önemlidir; çünkü 11. yüzyılda yaşayan bir kimse olmasına karşın, Yeniçağ Mekaniği'ne yaklaştığı görülmektedir. Onun bu düşünceleri, çeviriler yoluyla Batı'ya da geçmiş ve güdümlenmiş eğim terimi Batı'da impetus terimiyle karşılanmıştır. İbn Sînâ, her şeyden önce bir hekimdir ve bu alandaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Tıpla ilgili birçok eser kaleme almıştır; bunlar arasında özellikle kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekmektedir, ancak, İbn Sînâ dendiğinde, onun adıyla özdeşleşmiş ve Batı ülkelerinde 16. yüzyılın ve Doğu ülkelerinde ise 19. yüzyılın başlarına kadar okunmuş ve kullanılmış olan el-Kânûn fî't-Tıb (Tıp Kanunu) adlı eseri akla gelir. Beş kitaptan oluşan bu ansiklopedik eserin Birinci Kitab'ı, anatomi ve koruyucu hekimlik, İkinci Kitab'ı basit ilaçlar, Üçüncü Kitab'ı patoloji, Dördüncü Kitab'ı ilaçlarla ve cerrâhî yöntemlerle tedavi ve Beşinci Kitab'ı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir. İslam tarihinde önemli adımların atıldığı bir dönemde bilim hususunda daha sonra gelişecek olan Avrupa biliminde de önemli etkileri olacak olan İbn Sina, geliştirdiği felsefeyle de daha sonraları bir çok İslam alimi tarafından da eleştirilmiştir.
---LALE DEVRİ--- ÖDEV 9
• Osmanlı Devleti'nde, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşmasısla başlayan ve 1730 yılında Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir. Bu dönemde padişah III. Ahmet, sadrazam ise Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır. Adını, o dönemde İstanbul'da yetiştirilen lale çiçeklerinden alır. • Osmanlı Devleti'nin batıya açıldığı ilk dönemdir. Bu dönemde yapılan yenilikler • Osmanlı Devleti, Avrupa'yı daha iyi tanıyabilmek, Avrupa'yı yakından tanıyabilmek için Paris, Londra gibi şehirlere elçiler gönderdi. • Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika tarafından 1727'de İstanbul'da ilk matbaa kuruldu. • Yeniçerilerden bir itfaiye bölüğü oluşturuldu. • Yalova'da kâğıt, İstanbul'da kumaş ve çini fabrikaları kuruldu. • Yeni kütüphaneler açıldı; Doğu ve Batı eserleri tercüme edildi. • Çiçek aşısı kullanıldı. • Lağımcı ve Humbaracı ocaklarında ıslahatlar yapıldı. • Mimarlık, resim ve minyatür sanatları gelişti. Bu dönemde yapılan mimari eserler • Üçüncü Ahmet Çeşmesi • Yeni Vâlide Câmii • Çorlulu Ali Paşa Medresesi • Damat İbrahim Paşa Camii Patrona Halil İsyanı İstanbul'da bazı devlet adamları rahat bir yaşam sürerken halkın zor durumda olmaası ve bundan huzursuluk duyması sonucunda Patrona Halil isimli bir yeniçeri ve onu destekleyen kişiler tarafından isyan çıkarılır. İsyan sonucunda Damat İbrahim Paşa idam edilir. III. Ahmet tahttan indirilir. Yerine I.Mahmut geçer
---BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI--- ÖDEV 10
Nedenleri : ** Sanayi inkılabı sonucunda devletler arasında Pazar ve hammadde arayışından doğan sömürgecilik yarışı ve ekonomik rekabet ** Ekonomik yarışın devletler arası bloklaşmalara sebep olması ** Almanya ile Fransa arasında Alsac-e Lorainne (Alsas Loren) bölgesinden doğan çekişme ** Rusya ile Avusturya – Macaristan İmparatorluğu arasında Ruslar’ın panislavizm politikasından doğan gerginlik ** Ruslar’ın Osmanlı toprakları üzerindeki emelleri ve sıcak denizlere inme politikası ** Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna Hersek’i ilhalkının Sırbistan ile arasında meydana getirdiği gerginlik ** Avusturya – Macaristan İmparatorluğu veliahtının Bosna Hersek’i ziyaretinde bir sırp tarafından öldürülmesi SAVAŞIN BAŞLAMASI VE GELİŞMESİ : Avusturya ile Sırbistan arasında başlayan savaş, Almanya, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin de savaşa katılmasıyla bir dünya savaşına dönüşmüştür. (Bağlaşma) İttifak Devletleri : Almanya, Avusturya – Macaristan İmparatorluğu, İtalya (savaş başlayınca taraf değiştirmiştir.) Savaş başlayınca Osmanlı ve Bulgaristan da katılmışlardır. (Anlaşma) İtilaf Devletleri : İngiltere, Fransa, Rusya savaş başlayınca Romanya, İtalya, Portekiz, Japonya, A.B.D., Yunanistan, Sırbistan da katılmıştır. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girme ve İttifak Devletleri’ni Tercih Sebepleri : * Başta Balkanlar olmak üzere kaybedilen toprakları geri alma düşüncesi. * Turan idealini gerçekleştirme düşüncesi. * Almanya’nın savaşı kazanacağına kesin gözüyle bakılması * Yalnızlık politikasından kurtulmak istemesi * Kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye’den dolay İngiltere ve Fransa’nın ekonomik baskısı altında bulunması * İttihatçı subaylarda Alman hayranlığı olması * İngiltere’nin önünden kaçan “Goben” ve “Breslav” adlı iki Alman gemisinin “Yavuz” ve “ Midilli” adı verilerek satın alındığının ilan edilmesi, Karadeniz’e geçen bu gemilerin Ruslar’ın, Sivastopol ve Odesa limanlarını bombalaması. Almanlar’ın Osmanlılar’ı Savaşa Çekmekteki Amaçları : * Yeni cepheler açmak, kendi yüklerini hafifletmek * Osmanlı’nın jeopolitik konumu * Halifenin nüfuzundan faydalanmak (Cihad ilanı) * Petrol bölgelerini kontrol altında tutmak * İngilizler’in sömürgeleri ile irtibatını kesmek * Osmanlı’nın mevcut asker potansiyelinden faydalanmak * Boğazlar’ın kontrol altında tutulmasıyla Rusya’ya yardım yapılmasını engellemek I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA BÜYÜK DEVLETLERİN DURUMU İtalya’nın Durumu : Savaş öncesi gruplaşmalarda Almanya’nın yanında yar alan İtalya, savaş başlayınca tarafsız kalmıştı. 12 Ada ve Güneybatı Anadolu’nun vaad edilmesiyle İtilaf Devletleri yanında savaşa katılmış, sonra Batı Anadolu da vaadedilmiştir. Bulgaristan’ın Durumu : II. Balkan savaşında kaybettiği toprakları geri almak isteyen Bulgaristan Çanakkale Savaşı’ndan sonra Osmanlı yanında savaşa girmiştir. Böylece Osmanlı-Alman kara bağlantısı sağlanmıştır. Rusya’nın Durumu : Rusya yardım alamayınca zor durumda kalmış, 1917’de Bolşevik İhtilaliyle Çarlık Rusya’sı yıkılmış Sovyet Rusya kurulmuştur. Sovyet Rusya 3 Mart 1918 Brest – Litowsk Antlaşması’yla savaştan çekilmiştir. ABD’nin Durumu : Savaşta uzun süre tarafsızlığını koruyan ABD, ticaret ve yolcu gemilerinin Alman denizaltıları tarafından batırılması sonucu savaşa katılmıştır. ABD’nin katılmasıyla savaş kısa sürede sona ermiştir. Not : Yunanistan savaşa en son katılan devlettir. OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞTIĞI CEPHELER ** Kendi toprakları üzerindeki cepheler : Taarruz Cepheleri : * Kafkas * Kanal Savunma Cepheleri : * Çanakkale * Irak * Suriye – Filistin * Hicaz – Yemen ** Müttefiklerine yardım için savaştığı cepheler : * Romanya * Makedonya * Galiçya Kafkas Cephesi : Doğu Anadolu’nun Ruslar’ın eline geçmesini engellemek, daha öce kaybedilen toprakları geri almak, Kafkaslar’ı ele geçirerek Turan İdealini gerçekleştirmek amaçlanmıştır. Osmanlı Devleti soğuk, hastalık ve açlık karşısında yaklaşık 100.000 şehit vermiştir. Ruslar ilerleyerek Muş, Bitlis, Van, Erzurum ve Trabzon’a kadar Doğu Anadolu’yu ele geçirmiş, Mustafa Kemal, Muş ve Bitlis’i bizzat kurtarmıştır. 3 Mart 1918 Brest-Litowsk Antlaşması ile bu bölgeler, hatta 1878 Berlin Antlaşması’yla kaybedilen Kars, Ardahan ve Batum da geri alınmış, Kafkas cephesi kapanmıştır. Not : Karışıklık çıkaran Ermeniler, 1915 Tehcir Kanunu ile Suriye taraflarına sürülmüştür. Kanal Cephesi : İngiltere’nin sömürgeleri ile irtibatını kesmek için Almanlar’la beraber Süveyş Kanalı’na iki kez çıkarma yapılmışsa da başarılı olunamamıştır. Not : İngiltere tepki olarak Çanakkale ve Irak cephelerini açmıştır. Çanakkale Cephesi (18 Mart 1915) : Cephenin Açılma Sebepleri : * Rusya’ya yardım etmek * Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakmak * Boğazlar’ı ve İstanbul’u ele geçirerek jeopolitik açıdan avantaj elde etmek * Balkan devletlerini kendi yanlarında savaşa çekerek yeni cepheler açmak. * Savaşı kısa sürede sona erdirmek. Sonuçları : * Nusret mayın gemisinin başarılı çalışmaları, Türk askerinin kahramanlığı ve topçuların isabetli atışları karşısında İtilaf devletleri gerek denizde gerekse karada mağlup olmuşlardır. * Savaş en az 2 yıl daha uzamıştır. * Bulgaristan Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa girmiştir. * İngiltere ve Fransa’nın itibarı sarsılmıştır. * Gizli antlaşmalar gündeme gelmiştir. (Rusya’nın isteği üzerine) * Rusya’ya yardım yapılamayınca Çarlık Rejimi zor duruma düşmüş ve 1917 Bolşevik ihtilali’ne zemin hazırlamıştır. * Mustafa Kemal’in Anafartalar, Conkbayırı, Arıburnu ve Kireçtepe’de elde ettiği başarıları, Milli Mücadele’ye lider olmasını sağlamıştır. Irak Cephesi : İngiltere Rusya’ya karadan yardım yapmak ve petrol bölgelerini ele geçirmek amacıyla taarruza geçmiş ise de Osmanlı orduları tarafından Kut’ül-Amare bölgesinde durdurulmuşlardır. Fakat yardım alan İngilizler ilerleyerek Bağdat’ı ele geçirmişler, Musul önlerine geldiklerinde Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Suriye, Filistin, Hicaz ve Yemen Cepheleri : Bu cephelerde İngilizler’le ve onların kandırdıkları Araplar’la mücadele edilmiş ve bu topraklar kaybedilmiştir. Not-1 : İslamcılık fikrinin geçerliliğinin kaybedildiği görülmüştür. Not-2 : Osmanlılar’dan ayrılan en son topluluk Araplar’dır. Not-3 : Mustafa Kemal’in I. Dünya Savaşı’ndaki son görevi en son kapanan Suriye Cephesinde Yıldırım Orduları grup komutanlığıdır. Romanya, Makedonya, Galiçya Cepheleri : Müttefiklerine yardım amacıyla ordular gönderilen bu cepheler, Rusya’da ihtilalin çıkması ve Brest-Litowsk Antlaşması’yla kapanmıştır. WİLSON İLKELERİ ( 8 OCAK 1918) A.B.D. başkanı Wilson, savaş sonrası düzeni sağlamak ve barışı korumak amacıyla 14 maddelik ilkelerini yayınlamıştır. Buna göre : * Boğazlar bütün devletlere açık olacak * Her millet kendi geleceğini kendisi tayin edebilecek, Türkler nüfus yoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız olarak yaşayabilecekler, azınlıklar nüfus çoğunluğuna sahip oldukları bölgelerde bağımsız devletler kurabilecek * Savaş sonrası toprak işgali olmayacak * Mağlup devletlerden savaş tazminatı alınmayacak * Gizli anlaşmalar iptal edilecek, barış görüşmeleri açık olacak * Alsac-e Lorainne bölgesi Fransa’ya verilecek * Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kurulacak * Sömürgecilik yapılmayacak GİZLİ ANTLAŞMALAR (OSMANLI DEVLETİ’Nİ PAYLAŞMA TASARILARI) * 1915 Boğazlar Antlaşması : Rusya’yı kendi yanlarında tutabilmek için İngiltere ve Fransa tarafından İstanbul, Boğazlar ve Marmara kıyıları Rusya’ya vaadedilmiştir. * 1915 Londra Antlaşması : 12 Ada ve Güneybatı Anadolu İtalyanlar’a vaadedilerek itilaf Devletleri’nin yanında savaşa çekildiği antlaşmadır. * 1916 Sykes-Picot Antlaşması : İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı topraklarını paylaştıkları anlaşmadır. Çukurova, Güneydoğu Anadolu, Musul ve Suriye çevresi Fransızlar’a, Irak İngilizler’ e bırakılacak, diğer bölgelerde ise bir Arap devleti kurulacaktır. * 1916 Petrograd Antlaşması : Doğu Anadolu ve Trabzon’a kadar olan Karadeniz kıyıları daha önceki bölgelere ek olarak Rusya’ya bırakılmıştır. * 1916 Mac – Mahon Antlaşması : İngilizler’in Mısır valisi Mac-Mahon ile Hicaz Emiri Şerif Hüseyin arasında yapılmıştır. Araplar’ın Osmanlı Devleti’ne isyan etmelerine karşılık bağımsız bir Arap devleti vaadedilmiştir. * 1917-Saint Jean de Maurienne Antlaşması : Rusya’nın savaştan çekilme ihtimali üzerine İtalya’nın önemi artmış ve önceki bölgelere ek olarak Batı Anadolu da İtalyanlara vaat edilmiştir. Not : Rusya’da Bolşevik İhtilali sonunda kurulan yeni rejim tarafından gizli antlaşmalar dünya kamuoyuna duyurulmuş, böylece uygulama alanı bulamamışlardır. I. DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI .Yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetmiştir. . Bazı büyük devletler yıkılmış, yeni devletler kurulmuştur. (Avusturya, Macaristan, Yugoslavya, Polonya, Çekoslovakya) . Bazı devletlerde rejim değişikliği meydana gelmiştir. (Rusya’da kominizm, İtalya’da faşizm, Almanya’da nazizm, Türkiye’de cumhuriyet). Genel olarak cumhuriyet ağırlıklı rejimler kurulmuştur. . Bazı devletlerde yönetimde değişiklikler olmuştur. (İttihat Terakkiciler yurt dışına kaçmış, Ahmet İzzet Paşa kabinesi kurulmuştur.) . Yeni teknolojik silahlar kullanılmıştır. (Uçak, tank, denizaltı) . Kurtuluş Savaşı’na sebep olmuştur. . Mağlup devletlerle önce ateşkes, daha sonra barış antlaşmaları imzalanmıştır. Bulgaristan ile Selanik Mütarekesi – Neuilly Barış Antlaşması Osmanlı ile – Mondros Mütarekesi – Sevres Antlaşması Avusturya ile – Willa Gusti Müterakesi – Saint Germain Barış Antlaşması Almanya ile – Rethondes Müterekesi – Wersailles (Versay) Barış Antlaşması Macaristan ile – Trianon Barış Antlaşması imzalanmıştır. * Osmanlı Devleti Ortadoğu topraklarını kaybetmiştir. * I. Dünya Savaşı’nın sonuçları özellikle (Versay Antlaşması) II. Dünya Savaşı’na sebep olmuştur. * Milletler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam) kurulmuştur. MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (30 EKİM 1918) ** Siyasi Alandaki Maddeler : -Boğazlar İtilaf devletleri denetimine bırakılacaktır. (Osmanlıların Anadolu toprakları ile Rumeli toprakları arasındaki bütünlük bozulmuştur.) -İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikeli gördükleri bölgeleri işgal edebileceklerdir. (7. Madde) -Doğu Anadolu’da 6 ilde herhangi bir karışıklık çıkarsa bölge işgal edilebilecektir. (24. Madde) (Bir Ermeni devleti kurulmasına zemin hazırlanmak istenmiştir.) ** Askeri Alandaki Maddeler : - 50.000 kişilik Jandarma kuvveti dışındaki bütün Osmanlı orduları terhis edilecektir. - Osmanlı donanması, gösterilen limanlarda İtilaf devletlerine teslim olacaktır. - Osmanlı silah ve cephanesi İtilaf devletlerine teslim edilecektir. - İtilaf devletleri esirleri serbest bırakılacak fakat Osmanlı esirleri serbest bırakılmayacaktır. ** Teknik ve Ekonomik Alandaki Maddeler : Demiryolları, bütün ulaşım ve haberleşme araçları, limanlar, Toros tünelleri ve geçitler İtilaf devletleri denetimine bırakılacaktır. Not : Çok ağır şartlar taşıyan, işgallere zemin hazırlayan (özellikle 7. Maddesiyle) Osmanlı Devleti’ni fiilen sona erdiren bir antlaşmadır. İstanbul Hükümeti anlaşmayı olumlu karşılamış, Mustafa Kemal’inde içinde bulunduğu birçok aydın ise tepki göstermiştir. Mondros’a karşı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, işgallerin başlamasıyla da Kuvay-ı Milliye birlikleri kurulmuştur. Not : Osmanlı’nın kayıtsız şartsız teslim belgesidir. MONDROS’TAN SONRAKİ İŞGALLER -İngiltere – Musul (ilk işgal), Urfa, Antep ve Maraş’ı işgal etmiş, ayrıca İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun, Merzifon ve Batum’a asker çıkarmışlar. -İtilaf Devletleri – İstanbul’u fiilen işgal etmiş (13 Kasım 1918) -Fransa – Adana ve çevresini işgal etmiş. -İtalya – Antalya ve Konya çevresini işgal etmiştir. Not-1 : Urfa, Antep ev Maraş sonradan Fransa’ya devredilmiştir. Not-2 : Paris Barış Konferansı’ndan sonra Yunanlılar İzmir’i işgal etmişlerdir. (15 Mayıs 1919) MONDROS’TAN SONRA KURULAN CEMİYETLER I. ZARARLI CEMİYETLER : A) Azınlıkların Kurduğu Cemiyetler : Mavri Mira : Rumlar kurmuştur. Batı Anadolu ve Trakya’yı Yunanistan’a dahil ederek “Megalo İdea”yı gerçekleştirmek istemişlerdir. Yunan Kızıl Haçı, Fener Rum Patrikhanesi, okullardaki izci teşkilatları ve diğer Rum cemiyetleriyle işbirliği içindedirler. Etnik-i Eterya : “Megalo İdea” amacıyla 19. Yy. başlarında kurulmuş aynı amaçla Mondros’tan sonra da faaliyetlerini sürdürmüş bir Rum cemiyetidir. Rum Pontus Cemiyeti : Fatih’in 1461’de ortadan kaldırdığı Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yeniden kurmak için çalışmalar yapmıştır. Hınçak ve Taşnak Cemiyeti : Çukurova’dan Trabzon’a çizilen bir hattın doğusunda kalan bütün topraklarda bir Ermeni devleti (Magna Armania) kurak için çalışmalar yapmışlardır. Alyans-İsrailit (Makkabi) Cemiyeti : Yahudi azınlık tarafından ekonomik, dini ayrıcalıklarını sürdürmek amacıyla kurulmuştur. B) Türkler Tarafından Kurulan Milli Varlığa Düşman Cemiyetler : İngiliz Muhipler Cemiyeti : İngilizler’le iyi geçinerek ülkeyi en az zararla kurtarmak isteyen ve İngiliz mandasını savunan bu cemiyette padişah Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit gibi kimseler de üyedir. Teali İslam Cemiyeti : Halifeye ve İslamiyet’e kesin bağlılıkla kurtuluşun gerçekleşeceğine inanmışlardır. İlmi, ahlaki, sosyal yollarla siyaset yapmışlardır. Wilson Prensipleri Cemiyeti : Amerikan mandasını savunmuşlardır. Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti : Kurtuluşun Osmanlı saltanatına bağlılık ve padişaha kesin itaatle mümkün olacağına inanmışlardır. Meşruti demokrasiyi ilke edinmişlerdir. Kürt Teali Cemiyeti : Doğu Anadolu’da bağımsız bir Kürt devleti kurmak için kurulmuşsa da halkın fazla desteğini alamamıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası : 20. Y.y. başlarında İttihat Terakki’ye muhalif olarak kurulmuş Mondros’tan sonra da milli mücadeleye karşı faaliyet sürdürmüştür. Trabzon Adem-i Merkeziyet Cemiyeti : Trabzon ve çevresinde bağımsız bir Türk devleti kurmak istemişler, zamanla milli mücadele safına geçmişlerdir. II.YARARLI CEMİYETLER : * Trakya ve Paşaeli Cemiyeti : Trakya ve çevresini özellikle Mavri Mira’nın faaliyetlerine karşı korumak amacıyla kurulmuştur. İlk kurulan cemiyettir. * İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : Batı Anadolu’yu Rumlar’a karşı korumak amacıyla kurulmuştur. İzmir’in işgali sonrası Anadolu’ya milli mücadele için cephane taşımışlardır. * Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : Bir yandan Rum Pontus cemiyetine diğer yandan Adem-i merkeziyet cemiyetine karşı faaliyet gösteren, Trabzon ve çevresini korumaya çalışan cemiyettir. * Kilikyalılar Cemiyeti : Çukurova bölgesini Ermeniler’e ve Fransızlar’a karşı savunmak amacıyla kurulmuştur. * Harekat-ı Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti : İzmir’in Yunanlılar’ca işgaliyle beraber ilhakı önlemek amacıyla kurulmuştur. İşgallere karşı fiilen karşı koymuşlardır. * Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti : Merkezi Sivas olmak üzere kurulmuş ve kısa sürede bütün vatana yayılmıştır. İşgalleri protesto ettikleri gibi Milli Mücadele’ye para ve Mal yardımı sağlamışlardır. * Milli Kongre Cemiyeti : Türk halkının haklılığını basın yoluyla Dünya kamuoyuna duyurmayı amaçlayan bir cemiyettir. Silahlı direnişi düşünmemiştir.(Diğer cemiyetlerden farklı olarak bölgesel olmaktan uzak,ulusal özelliklere sahiptir.) * Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti : Doğu Anadolu’da Ermeni devletinin kurulmasına engel olmak amacıyla ortak savunma kararı almış bir cemiyettir. Not-1: Cemiyetlerin hemen hepsinin kuruluşunda dayandıkları nokta Wilson ilkeleridir. Not-2: Milli cemiyetler kendi bölgelerin kurtarmak için kurulmuş, Sivas kongresinde” Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleşmişlerdir. Not-3: Milliyetçilik ve bağımsızlık amacıyla Mondros Ateşkes'inden sonra kurulmuşlardır. Not-4: Başlangıçta basın-yayın yoluyla mücadeleyi, gerekirse silahlı direnişe geçmeyi amaçlamışlardır. PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 OCAK 1919) İtilaf devletlerinin temsilcileri mağlup devletlerle yapacakları barış antlaşmalarının şartlarını belirlemek için Paris’te toplanmışlardır. Sevr hariç diğer barış antlaşmalarının şartları belirlenmiş, Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda anlaşamadıkları için Sevr sonraya bırakılmış, gizli anlaşmalar feshedilmiştir.Daha önce İtalya’ya vaat edilen Batı Anadolu, İngiltere’nin çıkarına ters düştüğü için ve Yunan propagandasının etkisinde kalarak Yunanistan’a verilmiştir. Bu olay İtilaf devletleri arasında ilk kez ikilik çıkmasına ve bir yönüyle II. Dünya Savaşı’na sebep olmuştur. Wilson İlkeleri’nin “sömürgecilik yapılmayacak” maddesine karşı manda ve himaye fikri ilk kez burada ortaya atılmıştır. İZMİR’İN İŞGALİ (15 MAYIS 1919) Yunanlılar Paris Konferansı’nda alınan karara dayanarak 15 mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmişler, özellikle Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşunla beraber katliamlara girişmişlerdir. Not-1 : Kuvay-ı Milliye’nin doğmasına yol açmıştır. Not-2: İlhak amacı taşıdığı için Türk halkı büyük tepki göstermiştir. Not-3: Redd-i İlhak Cemiyeti kurulmuştur. AMİRAL BRİSTOL RAPORU (13 EKİM 1919) Amerikalı bir amiral olan Bristol’un başkanlığındaki bir heyet Batı Anadolu’ya gelerek incelemelerde bulunmuş ve burada nüfus çoğunluğunun Türkler’e ait olduğunu, katliamlardan Yunanlılar’ın sorumlu olduğunu ve İzmir’in işgalinin haksız olduğunu ileri sürmüştür. ABD kandırıldığını görmüş, Wilson ilkelerinin uygulanmamasına kızarak aktif dünya siyasetinden çekilmiş, “Monroe Doktrini” uygulanmıştır. Not : Amiral Bristol Raporu Türk halkının ve Kurtuluş Savaşı’nın haklılığını göstermesi açısından önemlidir. KUVAY-I MİLLİYE HAREKETİ Mondros Mütarekesi ‘nden sonra başlayan işgaller, işgallere İstanbul Hükümeti’nin sessiz kalması ve Osmanlı ordularının terhis edilmiş olması üzerine kurulmuştur. Halkın kurduğu bölgesel direniş güçleridir. Düzenli ordu kuruluncaya kadar düşmanı oyalamayı ve kayıp verdirmeyi amaçlamış, ihtiyaçlarını halktan karşılayan, belli bir merkezden yönetilmeyen düzensiz çetelerdir. TBMM’ye karşı çıkan isyanların bastırılmasında etkili olmuşlar ve düzenli ordunun çekirdeğini oluşturmuşlard
AHOP YAYIMCILIK 2007-2008 YILI
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 9 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|